Doç. Dr. Ayten Zara -Söyleşi-
Esin Koç: Başkent Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Dersi kapsamında Vikipedi Kırmızılı Kadınlar Projesi kapsamında sevgili Ayten Zara hocamızla beraberim. İlk olarak benimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Ayten Zara: Çok teşekkür ederim, beni de bu projeye dahil edip ulaştığın için. Sosyal medya ile aram yoktu, tüm hesaplarımı öğrencilerim açtı. Orda olup fikir ve düşüncelerimi paylaşmamı istediler. Sağ olsunlar öğrencilerim ve projelerime katılan gençler benim gücüm kanadım, çocukların da güneşi oluyor. Çocukların ve gençlerin geleceğe gönderilen mektuplar olduğuna inanıyorum. Bu dünya da barış, adalet ve onurlu bir hayat istiyorsak çocuk ve gençlere güvenmemiz, onların zihnini, yolunu açmamız gerek. Sadece üniversitede ders veren hoca değil, onlarla, onların yanında onların ve toplumun geleceğine dönük çalışmalar yapmak, hayatta rehberleri olmak oldukça önem verdiğim bir mesele. Gençlerin bu projesinde olmak da öyle. Bunun için çok teşekkür ederim.
EK: Hocam sizin çalışmalarınız çok değerli gerçekten. Bize yıllardır ilham oluyorsunuz. Ondan dolayı ne kadar çok kişi çalışmalarınızı görse belki de o kadar çok köy okulu, kütüphane yapılacak. Ondan dolayı biz teşekkür ederiz.
AZ: Anadolu’da o kadar yokluk ve yoksulluk var ki here birimiz elimizden gelenin vermek ve yapmak sorumluluğunu taşıyoruz. Anadolu kırsalına gittiğimiz de her birimizin yöre halkına okul olması gerekiyor. Yardım eden ve yardım alan arasında bir hiyerarşi oluşturmamak için kültürel dokuya, ilişki kodlarına çok dikkat ederek okullar yapıyor, yöre halkını çocuk cinsel istismarına ve evliliklerine dair eğitiyor, bilinçlendiriyoruz. Bu ülkenin en büyük kaybı eğitim göremeyen kadın ve çocukların olması. Oysaki bir ülkenin definesi çocuklarıdır. Onları baş üstünde tutmalı, okutmalı, eğitim imkanlarını artırmalıdır.
Yardım etmek sözünü sevmiyorum çünkü sorunlu. Eden ile alan arasında güç hiyerarşisi oluşturuyor. Biz yardım etmekten çok birbirimize dayanıyor, omuz omuza, ele ele veriyoruz. Gittiğimiz her yerde bir ve birlik olmaya dikkat ediyoruz. Onlardan biri gibi o toprağın, o yörenin bir parçası olarak çalışıyoruz. O zaman hakikaten vermek istediğimizi veriyoruz ve değişim de başlıyor.
EK: Emeğinize sağlık hocam. Sizin hem akademiye dair çalışmalarınızı hem de dernek bünyesindeki çalışmalarınızı yakından takip ediyoruz ama öncelikle bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
AZ: Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık mezunuyum. Bitirdikten kısa bir süre sonra çalışmaya başladım. Türkiye’nin ilk psikolojik danışmanlık merkezi olan Uyum Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nde birkaç yıl çalışıp para biriktirdim. Üniversiteyi okurken de birçok is yapıp okul masraflarımı karşılayıp aynı zaman da birikim yaptım çünkü aklımda yurtdışına gidip orada eğitim almak vardı. İngiltere’ye gittim. Klinik alanda yüksek lisansımı ve doktoramı yaptım. İyi bir işim vardı, akademik olarak da yeni bir kariyere başlayacaktım fakat 1999 Marmara Depremi benim için varoluşsal bir çağrı oldu. Deprem sonrası memleketime, sevdiklerime dönmem gerektiğini ömrün kısıtlı olduğunu anladım. Hayat nerde bitiyor, ne zaman biter belli değil. Ayrıca ülkeme dönüp yaraları sarmam gerektiğiyle ilgili ağrı bir sorumluluk hissettim. Doktora tezimi yazıyordum, kapandım, kısa bir sürede yazıp bitirdim ve depremden 5 ay sonra ülkeme kesin dönüş yaptım. Döner dönmez de İzmit Rehabilitasyon Merkezinde depremzedelerle çalışmaya başladım. Ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak toplum ve klinik psikolojisi üzerine dersler vermeye başladım. Türkiye’de birçok doğal ve insan elinden çıkan travmalara yönelik acil psikolojik destek ekipleri içinde bulundum, ekipleri yönettim.
2012 de Bilgi ve New York Columbia Üniversitesi İşbirliğiyle yürütülen Uluslararası Travma Çalışmaları Sertifika Programının Direktörlüğünü yaptım. Programa ara verdik ama yakında tekrar başlayacağız. Türkiye, Afrika ve Asya ülkelerinde dezavantajlı koşullara sahip, travmaya uğramış göçer ve azınlıkların yaşam ve eğitim koşullarını iyileştirmeye ve çocuk cinsel istismar ve evliliklerini önlemeye yönelik projeler gerçekleştiren World Human Relief Sivil Toplum Örgütünün kurucu başkanlığını yapıyorum (Bkz, www.worldhumanrelief.org).
Barış ve insan hakları savunucusu olarak toplumsal barış ve hak temelli yaklaşımları yaygınlaştırmak amacıyla yurtdışında ve yurt içinde sivil toplum çalışmaları yürütüyor, bu alanda danışmanlık ve eğitimler veriyorum.
EK: Peki hocam, genel olarak travmaya yönelik çalışıyorsunuz, çalışmalarınızı bu alana yönlendirmeye deprem mi neden oldu yoksa yüksek lisans, doktora eğitiminizde de buna odaklanıyor muydunuz?
AZ: Buna neden olan kişisel tarihimdir. Gerçi bunun farkına çok sonra uzmanlık yaparken vardım. Sivil toplum çalışmalarım İngiltere’de başladı. Yoksul, yoksun, şiddete, ırkçılığa, ayrımcılığa maruz kalmış insanlarla çalışmaya başladım. İlk danışanım bebekken terkedilmiş, sonra bakıcıları tarafından her tür istismara maruz kalmış, yetişkinlik hayatında da kendini istismar eden ilişkiler yaşayan siyahi bir kadındı.
Alevi kökenli bir aileden geliyorum. Türkiye’de Alevilere yönelik katliamların, ezici baskıların yaratmış olduğu etkiler var. Anneannemin Ermeni olması ve onun kişiler yolculuğunun travmalarla dolu olması beni bu alanda çalışmaya yönlendirdi sanırım. ‘Kader’ dediğimiz şey kimin çocuğu olarak dünyaya geldiğimizdir. Travmaların genetik olarak aktarılıyor olması da bizim diğer kaderimiz. ‘Geçmiş hala incitiyorsa geçmemiş demektir…’ Ben de sanırım bu geçmeyenlerin peşine düştüm, yaraları, acıları şifalandırma sorumluluğunu üstelendim. Mizaç olarak da uygunum buna. Acısı olanların yanında olurdum hep çocuk iken. Belki de tarihte örtülü-saklı kalan acıların açığa çıkmış haliydi benim acısı olanlarla dostluğum. Başka insanların acılarıyla toplumda, ailemde anlatılmayanı, konuşulmayanı, korkutana yaklaşıyordum, anlamaya çalışıyordum bir nevi. Ancak travmayla çalışmak travmaya uğramaktı. Çok fazla acı var dünya da. Sonra bu hayatta en önemli şeyin ‘’Barış’’ olduğunu anladım. Ancak barış travmaları önleyebilir, dünyaya güzelleştirebilir. Travma alanında çalışan biri Barışı da bilmeli, çalışmalı. Şimdi hayatım, mesleğim yaptığım tüm çalışmalar ‘Barışı inşa’ etmek üzerine belki bu memleket ya da geniş coğrafyalarda inşa edemem bunu ama kendi coğrafyamda ettim…
EK: Çok teşekkür ederim hocam. Öğrencileriniz de sizinle çalışıyorlar anladığım kadarıyla, son sınıf öğrencilerini köye götürmüştünüz. Öğrencilerinizden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? Bu alanda hem sınıfta öğrenmek hem de sahada gerçekleştirmek çok değerli olsa gerek onlar için.
AZ: Türkiye döndüğüm 2000 yılından beri öğrencilerimle aralıksız soluksuz yaptığımız çocuk cinsel istismarı konusunda toplumsal bilinçlendirme çalışmalarıdır. Öğrencileri eğitiyorum sonra onlarda topluma gidip, özellikle küçük çocukları olan ebeveynleri istismar konusunda aydınlatıyorlar.
AZ: Zamanla bu çalışmaları İstanbul’dan Anadolu’ya kaydırdık. İl il gezip toplumun eğitiyorduk. Sonra ihtiyacın ve sorunun daha büyük ve derin olduğunu fark etmeye başladım. Eğitim koşullarının çok kötü olması, çocukların evlilik yoluyla satılması daha yapılandırılmış uzun dönemli çalışmalar yapmamı gerektirdi. ‘Çocuklar İçin Günel Ol’ sloganıyla World Human Relief kurdum (Dünya İnsani Dayanışma). Bu toplulukla Anadolu’nun çok kırsal bölgelerinde hem okullar yapıp hem de yöre halkını çocuk istismarına dair eğitiyor ve kız çocukların okula gönderilmesini sağlıyoruz. Şimdi Türkiye’de 5. köy okulumuzu yapıyoruz Erzurum’da. Daha yeni başladık. Bu çalışmaları Afrika ve Asya’ya kaydırdık. Malawi ve Nepal Katmandu da birer tane yaptık. Şimdi tüm dünyaya yayacağız. WHR çalışmalarına sadece öğrencilerim değil herkes katılabilir. Çok da başvuru alıyoruz. En son Mardin’e ekiplere katılmak için 2000 kişi başvurdu. Yoksulluğu önleyip kalkınmak istiyorsak, kadına, çocuğa şiddeti önlemek istiyor, onları güçlendirmek istiyorsak eğitim şart, her yere, herkese şart.
EK: WHR ne zaman resmi dernek oldu hocam?
AZ: Resmi olarak 2020 Ocak ayında kuruldu. Şimdi ye kadar tüm işler üzerimde yürüyordu. Çok fazla ilgi var, çok fazla destek olmak, aramıza katılmak isteyen var. Kurumsal bir yapıya dönüşürsem bu ilgi ve desteği insanlığa daha büyük bir katkıya dönüştürebilirim diye düşündüm. Derneği de kimlerle yaptım biliyor musun?
EK: Kimlerle hocam?
AZ: Tüm bana bu süreçte destek olan şurada okul yapacağız dediğimde hocam ben de arkanızdayım diyen insanlar var ya onlarla dernek kurdum. Çekirdekten yetiştirdiğim öğrencim de var içinde, beni hiç tanımadan peşimden gelenler de var. İnsanın insandan kopmaya, yabancılaşmaya başladığı bu zamanda biz binlerce insan birbirimize tutunduk, güç olduk şimdi çocuklara Güneş oluyoruz.
EK: Ne güzel yapmışsınız hocam.
EK: Öğrencilerinizin çalışmalarını da takip ediyoruz hocam. Hem onlardan psikolojiye dair bir şeyler öğreniyorum; hem de dernek çalışmalarında ne yapılıyor bunları takip ediyorum. Onların da çok değerli paylaşımları oluyor, görünce mutlu oluyorum. Çok güzel olsa gerek onlar için de.
AZ: Biz birlik olur, Güneş olursak daha çok karanlığı aralayabiliriz. Topluma, insanlığa daha büyük katkılar sağlayabiliriz. Biz evrensel kardeşlik ve barış değerlerine sahip tüm dünyayı memleketi olarak gören insanlarız. Yolumuz açık, biz de birlikte yürüyeceğiz.
EK: Böyle böyle sevgiyi dağıtacağız, böyle büyüyecek çalışmalar, herkesin katılımı çok değerli.
AZ: İnsanların birbirinden koptuğu, yabancılaştığı, güvenmediği bu süreçte bunca insanın bir araya gelip birbirine dayanarak örnek oluşturması, kendi memleketleri ve diğer dünya ülkelerinde katkılar sağlaması barış için çok önemli. Farklı dillerden, dinlerden gelen insanlar buluşabiliyor, insanlığa katkı yapabiliyorsa bu barıştır, barışın en güzel örneğidir.
EK: Evet, kesinlikle hocam, size tüm kalbimle katılıyorum ben de öyle düşünüyorum. Bir sorum olacak, Uluslararası Travma Önleme ve Rehabilitasyon Merkezi üzerine çalıştığınızı biliyoruz ama biraz daha detay verip açıklayabilirseniz çok mutlu olurum.
AZ: Evet, çok önem verdiğim konulardan biri o. Türkiye çok kırılgan bir coğrafya ve maalesef çok fazla travma öğretiyor, insanı yaralıyor ama bu yaralar için bir şey yapmıyor. Travmayı sadece kitaplardan değil halkın arasında öğrendim. Bilmediğimiz o kadar çok yara türü var ki!
Bu nedenle, uzun zamandan beri zaten inşa etmek istediğim bir merkez bu ve şimdi merkeze yönelik çalışmaları başlattım. Uluslararası travma önleme ve rehabilitasyon merkezi kuracağız ve üç temel çalışma yapacağız: Bir, travmaya maruz kalmış olan insanların yaralarını iyileştireceğiz; iki, Türkiye’de ve dünyada travmayı önleyici çalışmalar yapacağız; üç, travmayla çalışan uzmanlar yetiştireceğiz.
EK: Kolay gelsin hocam.
AZ: Sağ olasın, Türkiye’de 4-5 bölgesinde bu merkezlerden açmak. Her bölgenin kendi yerel travma uzmanı kaynaklarını oluşturmak. Şimdi bir tane açalım ondan sonra diğerleri için çalışacağım.
EK: Çok güzel düşünmüşsünüz gerçekten. Son bir sorum olacak, gönüllülük temasına dönersek gönüllülük faaliyetlerine yeni başlayanlara, belki köy okullarına ilk defa gidecek olanlara söylemek istediğiniz gençlere iletmek istediğiniz bir şeyler var mı?
AZ: Çok şey var tabii ama özetlersem: İnsan önce kendine doğru yürümeli ama ötekinde mola vermeli, gönlünde yuva yapmalı. Yani Önce kendi karanlık taraflarımız ve sorunlarımız üzerinde çalışmalı ihtiyaçlarını gidermeli sonra diğer insanlara ulaşmalıyız. Onların acıları, yaraları için bir şey yapmalıyız. Hayatın anlamı bizden ötededir. İnsana, insanlığa dair duyarlı olabilir sorumluklar alabilirsek “İyi” olabiliriz.
EK: Özümüzde aslında hepimiz biriz kişiliklerimiz farklı olabilir ama özümüzde o bir olduğumuzu, beraber olabileceğimizi bilmek bence de çok kıymetli. İnsan yaşayınca anlıyor belki köye gidince herhangi bir projeye katılınca aslında hep beraber birbirimize iyi gelebiliriz, beraber olabiliriz. Ben özellikle köye gittiğimde oradan biri gibi oluyorum, Urfa’daysam Urfalıyım, Kayseri’deysem Kayseriliyim aslında hep beraberiz ve bir sorun varsa hep beraber kalpten bunları çözebiliriz, öğretebiliriz, gösterebiliriz. Çok teşekkür ederim hocam görüşmeyi kabul ettiğiniz için, fikirlerinizi güzel bir şekilde açıkladığınız için. Gerçekten sizin fikirlerinizi öğrenebildiğim için ve bu yolda beraber ilerlediğimizi hissedebildiğim için çok mutluyum.